Fakat pozitivist mantık ile islama bakan ve dünya sevgisi yüksek taife, bu sahte cemaatlerle içli dışlı olmuş hatta ateist gruplarla bile muhabbetlerini artırmışlar. Fakat ehlisünnet cemaatlere asla yaklaşmamışlardır.
Fetö ile Adnan Oktar grubu benzeri örgütlerin ifşa edilmesinden sonra da bu menfaat taifesi hatalarını anlayıp tövbe edeceklerine, ehlisünneti anlamaya çalışacağına, tarikatler İslama zarar vermektedirler diyerek nasipsizliklerini beyan etmişlerdir.
Bu taifeden olanlardan biri de Abdurahman Dilipak’dır. Hemen hemen her yazısında tarikatlere düşmanlığını ifşa eden Dilipak, Fetö’nün çöküşüyle eski aşkı Şanar Yurdatapan’la tekrar yakınlaşmış, Toktamış Ateş’e olan muhabbetini tekrar alevlendirmiş. Ateistlere Vahhabilere Şiilere Fetöcülere tanıdığı tölerans ve muhabbeti, ehlisünnet alimlerine ve tarikat büyüklerine asla tanımamıştır. Biraz mantığını kullanabilmiş olsa ve biraz objektif olabilse ateistlere tanıdı töleransı ehlisünnete tanıyabilseydi, belki ahir ömründe tövbe istiğfar edip feraha erebilecekti.
Feto çökmeden önce, onlara asla kem bir söz söyleyemeyen Dilipak, Fetö’nün çöküşünden sonra kendini temize çekebilmek adına, ergenekon Fetö’nün ortaklaşa işledikleri cinayetleri sıralarken Kemalizm ve Fetö’yle mücadele etmekten dolayı şehit edilen Şehit Bayram Hoca ve Hızır Hoca’yı ve yıllarca hapsedilen merhum Şehit Salih Mirzabeyoğlu’nu, Saadeddin Uustaosmanoğlu’nu ve binlerce hapsedilen müslümanı asla yazılarında anmamıştır.
Fetö’yü gösterip tarikatlere saldıran Dilipak zamanında Fetö’yle mücadele eden ve bu sebeple şehit edilen, hapsedilen, iflas ettirilen daha nice ehlisünnet âlimlerini gizleyerek, kendini pazarlama yolunu seçmiştir. Ne diyelim Allah akıl fikir versin ve böylelerinden olmaktan bizleri muhafaza etsin.
Ehlisünnet tamamen suçsuz mu? Elbette hayır, yukarıda zaten belirtmiştik ehlisünnet büyüklerinin uyarılarından herkes ihlas ve çabası nispetinde nasiplenmişlerdir. Kendi payımıza nefs muhasebesi olması hasebiyle, II. Murad devrinde yaşanmış bir hadiseyi tekrar alıntılayalım;
HACI BAYRAM VELİ’NİN SAMİMİYET TESTİ VE MEYDANI BOŞALTAN MÜRİTLERİ
Hacı Bayram Veli Hazretleri, Sultan II. Murad’ın ve Osmanlı halkının sevip saydığı manevi önderlerden birisi idi. Hükümdarın Hacı Bayram’a saygısı o derece büyüktü ki ona mürit olanlardan vergi almıyordu.
Ama gelin görün ki bütün Ankara halkı Hacı Bayram’ın müridi olduğunu iddia ediyordu. Ankara’da kimden vergi istense “Ben Hacı Bayram’ın müridiyim” deyip işin içinden sıyrılıyordu. Bu durum hükümdara yansıtıldı. Hükümdar Hacı Bayram’a bir mektup gönderip, “Gerçek müridlerinizin sayısını bana bildiriniz, sizin bildirdiğiniz herkes vergiden muaf tutulmak üzere kabulümdür” dedi.
Hacı Bayram devletine saygılı bir maneviyat büyüğü olarak kendisine bağlılığın kötüye kullanılmasından zaten muzdarip idi. Bunun üzerine “Bütün müridlerim falan gün, falan meydanda toplansınlar” diye Ankara’nın her yerine haber saldı.
O gün hemen bütün Ankara halkı şeyhlerinin davetine uyarak bildirilen yere akın ettiler. Hacı Bayram Veli bir tepeciğe kurdurduğu siyah kıl bir çadırdan çıkarak kalabalığa sordu:
“Beni seviyor musunuz?”
Kalabalık hep bir ağızdan karşılık verdi:
“Elbette seviyoruz.”
“Bana yürekten bağlı mısınız? İstesem benim için canınızı verir misiniz?”
Kalabalık cevap verdi:
“Canımız senin yoluna feda olsun…”
Hacı Bayram Veli bunun üzerine “Öyleyse bugün benimle beraber olanlar şu çadırın içinde kurban edilerek bağlılıklarını gösterecekler. Şimdi sırayla buyrun çadıra..” dedi.
Kalabalıktan bir kişi çıktı. Hacı Bayram onu çadıra aldı. Çadırda önceden hazırlattığı koyunlardan birini kestirerek, kanını çadırdan dışarıya akıttırdı.
Bunu gören binlerce mürit çadıra giren adamın gerçekten kurban edildiğini sanarak ürperdiler.
Hacı Bayram dışarı çıktı, “Bir kişi daha gelsin” dedi. Bir adam daha çıktı. Onu da çadıra alıp aynı işlemi yaptı.
Sonra dışarı çıktı ve bir kişi daha istedi. İşin şakayla gelir yanı yoktu. Çadıra giren bir daha çıkmıyordu.. Kendi arasında mırıldanan halkın sesi ile meydan kaynıyordu. Yine de bir hanım ileri çıktı. Hacı Bayram onu da çadıra aldı. Aynı olay tekrarlandı.
Dördüncü defa Hacı Bayram kurbanlık isteyince herkes “Bu adam delirmiş.. Canımıza kastı var.. Aman kaçıp kendinizi kurtarın.. Yazıklar olsun.. Müridin olmaz olaydık..” diye kaçışarak meydanı tamamen boşalttı.. Etrafta kimse kalmadı..
Bunun üzerine Hacı Bayram Veli Hazretleri hükümdara kaç müridi olduğunu yazılı olarak bildirdi:
“Sultanım, vergiden affedilmek üzere bana samimiyetle bağlı gerçek müritlerim iki er kişi ile bir hatun kişiden ibaret üç kişidir.”
Ve nefsimize şunu soralım zamanın Hacı Bayramı Veli’sinin kurduğu gözle görülmez Manevi çadıra koşan aşk ehli kimlerdir ve bizler ne kadar müridiz. Şeytana pay bırakmamak adına tekrar soralım çadıra girmemek için kaçışırken panikle şaşırıp hasbel kader çadıra dalan müminlerde bende çadır ehliyim diye hava atan kendi nefsenin bu ince fısıltılarına ne kadar karşı durabilmiştir.
Mehmet Yusufoğlu